Dünya üzerinde en yaygın kanserlerden biri de mesane kanseridir. Kadınlara nazaran erkeklerde daha sık görülen bir kanserdir. Mesane kanseri, dünya genelinde yılda yüzbinlerce yetişkini etkileyen ve en yaygın olarak görülen kanser türlerindendir. Mesane kanseri erkeklerde kadınlarda olduğundan daha sık görülür ve her yaşta olabileceği gibi genellikle yaşlı yetişkin bireyleri etkiler. Mesane kanseri, mesanenizin –alt karın bölgesinde bulunup idrarı depolayan içi boş kaslı organ- iç kısmını döşeyen hücrelerde başlar. En yaygın olarak mesanede görülmesine rağmen, aynı kanser türü idrar yolu boşaltım sisteminin diğer bölümlerinde de ortaya çıkabilir. Mesane kanserini detaylı olarak incelemeden önce mesane yani idrar kesesini tanıyalım.
Mesane diğer bir anlamıyla idrar kesesi, karın bölgesinde yani abdominal bölgede yer alan içerisinde böbreklerden süzülen idrarın toplandığı keseye verilen isimdir. Besin öğelerinin, tüketimden kısa bir süre sonra sindirimi gerçekleşir. Sindirim kalında her ne kadar vücuda gerekli olan besin maddelerinin geri emilimi söz konusu olsa da, bir miktar vitamin ve mineraller de boşaltım sistemi dolayısıyla böbrekler tarafından süzülerek gerekli maddeler vücuda kazandırılır ve gereksiz maddeler de vücudun dışına atılmak üzere idrarı oluşturur. Böbreklerde süzülme yani fıltrasyon gerçekleşmesiyle oluşan idrar mesanede birikir. Buradan da üretra aracılığıyla vücuttan uzaklaştırılır. Mesane kanserinin özellikle dolaşım sistemi aracılığıyla karaciğere, akciğere ve kemiklere yayılım göstermesi, bunun yanında lenf bezlerinde de tümör oluşumuna neden olabilmektedir. Bu durum mesane kanseri hastalarında genellikle görülebilen bir komplikasyondur.
Mesane yapısal olarak üç tabakadan oluşan bir katmana sahiptir. En iç tabakasında değişici epitel hücreleri bulunmaktadır. Orta tabakada ise kas dokusu hücreleri bulunmaktadır. En dış tabaka ise yağ doku ve fibröz dokudan oluşan bir tabakadır. Mesane duvarında bulunan değişici epitel hücreleri mesaneye esneme özelliği kazandırırken, kas dokusu kasılıp gevşemeyi sağlayarak idrarın dışarı atılmasını, yağ ve fibröz doku ise kan damarlarını içerdiğinden mesanenin beslenmesini sağlamaktadır. Peki mesane kanseri nedir ?
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Bilindiği gibi kanser, düzensiz hücre yayılmaları ile olur. Kanser tiplerinde görülen olgu durumlarının hepsi mesane tümörleri yani mesane kanseri içinde geçerlidir. Kanser oluşumu hangi organda meydana gelirse gelsin, eğer malign yapıya sahipse çevre organlara ve yapılara sıçrama eğilimi göstermektedir. Özellikle de dolaşım sistemi aracılığıyla karaciğere, akciğere ve kemiklere yayılım göstermesi, bunun yanında lenf bezlerinde de tümör oluşumuna neden olabilmektedir. Mesane kanseri, Amerika’da prostat kanserinden sonra en sık görülen ikinci genitoüriner sistem kanseridir. Ülkemizde ise sıklık bakımından neredeyse ilk sıradadır. Kanserli hücre çoğalmasında bu olayı destekleyen başlıca nedenler bulunmaktadır, bunların kimisi dışarıdan kaynaklı kimisi de kişinin otolog olarak kendisinden kaynaklanan nedenledir. Bireylerin sigara kullanma alışkanlığı, çalıştıkları ortamda bulunan kimyasal maddeler, radyasyona maruz kalmak, daha önceden mesane kanseri geçmişine sahip olmak ya da başka bir kanser tedavisi almış olmak ve kalıtımsal nedenlere bağlı olarak görülmektedir. Bunun dışında bireylerin tükettiği gıdaların genetiğinde oynanmış olması ve GDO içermesi de kanserin başlıca nedenleri arasında görülmektedir. Bu nedenler tüm kanser çeşitlerine neden olmakla birlikte mesane kanserine de neden olmaktadır.
Mesane kanserinde görülen başlıca belirtiler şunlardır; hematüri yani idrarda kan görülmesi ani idrara sıkışma hissi sık tuvalete gitme ihtiyacı idrarın tam boşaltılamaması ve bunun için ıkınma ihtiyacının görülmesi idrar yaparken ağrı ve sancı çekilmesi Bu saymış olduğumuz şikâyetler kapsamında hasta doktora başvurduğunda hastanın fiziki muayenesi yapıldıktan sonra hastadan idrar tahlili, sistoskopi ve biyopsi tetkikleri istenmektedir. Mesane kanserinin tanısında mutlaka sistoskopi yapılır.
Günümüzde mesane kanseri oluşma nedenleri arasında en sık rastalanan neden sigara kullanımıdır. Sigara içenlerde içmeyenlere göre mesane kanseri 4 kat daha sık gözükmektedir. Boya, kauçuk, petrol sektöründe çalışanlarda ve bu kimyasallara maruz kalanlarda da mesane kanseri sık görülür.
Mesane kanseri tanısı konulan hastaların kanser evresini tespit edebilmek amacıyla alınan örnekler patolojiden yardım alınarak çalışılmakta ve evre tespit edilmektedir. Mesane kanserinde tespit edilebilen evreler beş farklı evreden ibarettir. Evre sıfır, en iç tabakada karsinoma insitu olarak bilinen tablonun görülmesidir. Evre bir ise kas tabakasına yayılmamasıdır. Evre ikidetümör, mesanenin kas tabakasına yayılmıştır. Tümör genital organlara yayılım göstermiş olması ise evre üç olarak nitelenmiştir. Dördüncü evre de lenf nodülüne geçiş olmamış olarak ifade edilir.
TUR-mesanede çıkarılan kitlenin patolojisi operasyon sonrası tedavinin düzenlenmesi açısından çok önemlidir. Patoloji raporlarında mesane kanserinin saldırganlık derecesi (grade), idrar torbası içerisindeki yaygınlığı ve idrar torbasının katlarını hangi düzeyde tuttuğu (özellikle kas tutulumu olup olmadığı) belirtilir. Patoloji raporlarındaki bu değerlere göre hastalar kanserin ilerleme riskine göre düşük, orta ve yüksek riskli olmak üzere sınıflandırılır. TUR mesane sonrası takip ve tedavi her hasta için özeldir. Hastalara göre kişiselleştirilmiş takip sıklığıyla (3, 6, 12 aylık sürelerle) hastalar sistoskopi ve idrar torbası yıkantı suyu (sitoloji) ile takip edilir. Orta riskli hastalara TUR ameliyatı sonrası idrar torbası içine 6 hafta kemoterapi, yüksek riskli hastalara ise TUR ameliyatı sonrası idrar torbası içine 6 hafta verem mikrobu uygulanır.
Evet olabilir. CIS (karsinoma in situ) adı verilen bazı idrar torbası kanserleri idrar torbası içinde kitleye neden olmaz, idrar torbası içinde kadifemsi bir yapı olarak görülür. Bu tip kanserler herhangi bir kitleye neden olmadığından gözden kaçabilir. Bu kanserlerin özelliği; çok tehlikeli olmalarıdır. Tedavi edilmezlerse çok hızlı bir şekilde kaslara geçip uzak organ yayılmalarına neden olabilir. Bu tip kanserlerin tanınmaları için artık ameliyatlarda farklı dalga boylarında ışık yayan sistemlerin (Narrow-band veya Spies) kullanılması önerilmektedir.
Klasik olarak idrar torbası kanserlerinde kanser kaslara geçtiğinde idrar torbası alınır. Bununla birlikte idrar torbası kanserlerinde idrar torbası, kanser kaslara geçmeden alındığında hastalar %90 oranında bu hastalıktan kurtulurken; kanser kaslara geçtikten sonra idrar torbası alınırsa hastaların ancak yarısı (%50) bu kanserden kurtulmaktadır. Bu nedenle bize düşen en önemli görev, kanserin kaslara ilerleyeceği hastaları tahmin ederek, bu hastalarda kanser kaslara geçmeden idrar torbasını almaktır.
Mesane kanserli hastalarda idrar torbası açık cerrahi, laparoskopik cerrahi veya robotik cerrahi ile alınabilir. Bu yöntemlerden birini seçerken en önemli nokta, bunun bir kanser ameliyatı olduğunu akıldan çıkarmayıp, cerrahın kanserli dokuları en iyi temizleyeceği ve ameliyat sonrası en az komplikasyon gelişeceği yöntemi seçmek lazım… İdrar torbasının çıkarılması iyi bir cerrah için laparoskopik veya robotik olarak çıkarılması zor değildir. Lenf bezlerinin iyi bir şekilde temizlenmesi bu ameliyatın öemli basamaklarından birini oluşturur ve iyi yapılmış bir lenf bezi temizlenmesi patoloji raporunda 20’den fazla lenf bezinin çıkarıldığının ifade edilmesiyle belgelenir. Bu ameliyatın laparoskopik veya robotik olarak yapılmasında zorlanılan kısım; barsaklardan parça alınıp, idrar yollarının buraya bağlandığı kısımdır. Bu kısım için robotik cerrahinin laparoskopik cerrahiye üstünlüğü vardır.
İdrar torbası çıkarıldıktan sonra hastanın idrarını yapabilmesi için hastanın idrar kanalları bağırsaklardan alınan bir parçaya bağlanır (buna üriner diversiyon denir). 3 çeşit üriner diversiyon vardır. En çok yapılan çeşidi “ileal loop” denilen 15 cm’lik bağırsak parçasının hastanın karnına bağlandığı ve hastanın idrarını karna yapışan bir torba aracılığı ile yaptığı tiptir. İkinci en sık yapılan ise bağırsaklardan alınan 50-60 cm lik bir parçanın idrar torbası şekline getirilip, alınan idrar torbasının yerine takıldığı tiptir. Bu tip böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği, idrar kanalları darlığı, kalıcı idrar kaçırması durumlarında yapılamaz. Nadir olarak yapılan üçüncü tip ise, barsaklardan alınan parçanın vücudun içine kalıp göbek deliğine bağlandığı ve hastanın idrarını aralıklı olarak takılan sonda ile yaptığı tiptir.
Mesane kanseri tedavisi olmuş hastalarda hastalığın nüks etme riski bulunduğu için tedavi sonrası süreç oldukça önemlidir. Tedavi sonrası takip işlemi, kanserin evresi, derecesi ve tedavi yöntemine göre değişebilir. Bu takip süreci neredeyse 10 yıla kadar uzatılır. Kanser tedavisini takip eden ilk yılda 3 ayda bir kontroller önemlidir. Karaciğer, lenf bezleri gibi kritik organlar ve dokular kontrol edilir. Mesane içi de sistoskopi ile izlenir. Eğer gerekli görülürse MR, BT, ultrason, PET CT gibi görüntüleme yöntemleri kullanılabilir.
Mesane kanseri tedavisi sonrasında hayatta kalma süresi hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Kanserin tipi, evresi, tümör sayısı, boyutu, nüks edip etmediği, seçilen tedavi yöntemi ve tedaviye hastanın verdiği yanıt bu değişkenliğin nedenlerindendir. Amerikan Kanser Derneği’nin yaptığı çalışmalara göre mesane kanserinde 5 yıllık sağ kalım oranı %77, 10 yıllık sağ kalım oranı %70, 15 yıllık sağ kalım oranı ise %65 olarak saptanmıştır.
Mesane kanseri en sık, akciğerler, karaciğer ve ya kemiklere metastaz yapar.
Mesane kanseri tedavisinden sonra hastalarda tekrar kanserli hücrelerin oluşmamasını hangi besinlerin sağladığı net olarak bilinmemektedir. Ayrıca, mesane kanseri gelişiminde ve tedavisinde beslenme düzeninin faydası olup olmadığı bilimsel çalışmalarla netleştirilmemiştir. Sigarayı bırakmak, doğal ve dengeli beslenmek, düzenli fizik aktivitelerinde bulunmak mesane kanseri hastaları için faydalı olabilmektedir.
Mesane kanserinin tedavisinde beslenme şekli, bitkisel ürünler ve vitaminler gibi doğal tedavi yöntemlerinin faydası olduğu bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Bu konu ile ilgili çok sayıda çalışma yapılmış olsa da net bir adres vermek mümkün değildir. Genel olarak hastalara doğal ve sağlıklı beslenme ve fiziksel hareketlilik tavsiye edilir.