Prostat, erkek idrar yollarında mesaneden sonra gelen ve dış idrar kanalı (üretra) ile devam eden ceviz büyüklüğünde bir organdır. Meni (semen veya ejekulat ) oluşumuna katkı sağlayan bir salgı bezidir. Prostatın büyümesi erkeklik hormonu olan Testosteron’a bağımlıdır. Vücudumuzdaki Testosteron kaynakları ise büyük oranda testisler ve böbrek üstü bezleridir. Prostat kanseri, prostatın kötü huylu tümörüdür. Prostat kanseri oldukça sık görülen bir kanserdir. Dünya sağlık Örgütü verilerine göre prostat kanseri tüm dünyada en sık tanı konan erkek kanseridir ve 2. sıklıkta ölüm nedeni olarak bildirilmektedir. Türkiye verilerine bakıldığında insidansı 43/100.000 olup, saptanma oranları Avrupa ortalamalarına benzerdir.
Prostat kanseri 50 yaş üstü erkeklerde sık görülmektedir. Yaş ilerledikçe bu sıklık artar. Prostat kanseri homojen bir kanser olmayıp, bazı hastalarda ömür boyu herhangi bir probleme yol açmazken, bazılarında ise hızlı seyrederek ölümlere yol açabilmektedir. Genellikle hastalarda herhangi bir şikayete neden olmamakla birlikte hastalarımızın en sık başvuru nedeni iyi huylu prostat büyümesine benzer bulgulardır (idrar yaparken zorlanma, gece idrara çıkma, gibi). Hastalarımız bize başvurduklarında kanserlerini prostat dışına, lenf bezlerine ve kan yoluyla kemiğe yayılmış olarak da saptayabilmekteyiz. Kemiğe yayıldığı durumda yaygın kalça ve bel ağrıları ile doktora başvurabilirler.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Prostat kanseri için bilinen 3 kesin risk faktörü vardır. Bunlar: ileri yaş (60 yaş üzeri), ailesel kalıtım ve etnik kökendir. Dünya’da prostat kanseri saptanma yaşı ortalama olarak 68’dir. Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artmaktadır. Ailesel kalıtım oldukça önemlidir. Yapılan çalışmalarda, Birinci derece akrabalarından birinde (baba-erkek kardeş) prostat kanseri olan kişilerde kanser görülme riskinin 2.5 kat artmaktadır. Aynı zamanda akrabalarında prostat kanseri olanların daha erken yaşta bu hastalığa sahip olduğu gösterilmiştir. Artık yakın akrabalarında prostat kanseri olanların daha erken yaşlarda ve daha yüksek oranda prostat kanserine yakalanma riskinin olduğu net bir şekilde görülmektedir.
Prostat kanseri sıklığının yıllar içerisinde artmasıyla birlikte 45 yaşından sonra erkeklerin üroloji uzmanları tarafından muayene edilmeleri önerilmektedir. Akrabalarında prostat kanseri olanlarda ise 40 yaşından itibaren takip edilmeleri erken tanı ve tedavi açısından çok önemlidir. Prostat kanseri tanısından idrar tahlili, Prostat Spesifik antijen (PSA), Parmakla makattan prostat muayenesi ilk önce yapılması gerekenlerdir. PSA testi hastalığa değil prostata özgü bir belirteç olduğu için prostat kanserinin yanı sıra prostatın enfeksiyonlarında ve iyi huylu büyümelerinde yükselebilmektedir. Ayrıca, yaşa göre ve prostat boyutuna göre normal değerleri değişmektedir. Bu nedenle, PSA testinin tek başına yorumlanması yeterli olmamaktadır. Prostat muayenesi ve gerekirse makattan yapılan ultrason tanıda önemli bilgiler verir. Bu tetkikler sonucunda şüpheli bir durum söz konusu ise mutlaka prostattan doku örneklemesi (biyopsi) yapılması gerekmektedir.
Hastalar kanserin yaygınlığına ve doku incelemesindeki agresifliğine göre tedavi edilmektedir. Aktif izlem: Prostat kanseri bazı hastalarda daha selim ilerleyebilir ve tedavi almamalarına rağmen kansere bağlı ölüm görülmez. Bu nedenle bazı hastalara tanı konulmasına rağmen tedavi uygulamaya gerek duyulmaz. Özellikle ileri yaşta ve birçok dahili hastalığı olanlara tedavinin yarardan çok olası yan etkilerinin zarar verilebileceği düşünülerek “Aktif Izlem “ uygulanabilir. Bu durumda hastalar belirli aralıklarla kontrol edilerek bulgulara göre tedavi verilebilir. Cerrahi: Prostata sınırlı kanserde birçok tedavi seçeneği bulunmakla birlikte, prostatın cerrahi olarak çıkarılmasının (radikal prostatektomi) altın standart tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Bu yöntem açık ameliyat olarak yapılmakla birlikte son 10 yıldaki teknolojik gelişmeler sayesinde laparoskopik ve robot yardımlı olarak da uygulanabilmektedir. Yapılan çalışmalar, tecrübeli cerrahların elinde robotun açık cerrahiye benzer kanser kontrolü sağladığını göstermektedir. Bu ameliyatta prostat bezi, idrar torbası ve dış idrar kanalı arasından cerrahi olarak tamamen çıkarılmakta ve idrar torbası dış idrar kanalına dikişler yardımıyla bağlanmaktadır. Aynı zamanda lenf bezlerine kanser sıçraması ihtimali olan hastalarda hem evreleme amaçlı hem de kesin olmamakla birlikte tedavi amacıyla alt karın içerisinde yer alan lenf bezleri çıkarılmaktadır. Radikal prostatektomi sorasında hem kanser kontrolü hem de idrar tutma ve cinsel fonksiyonların devam ettirilebilmesinin sağlanması gerekir. Ancak idrar tutma ve cinsel fonksiyonların devamı hastanın yaşına, cerrahi öncesi fonksiyonlarına ve cerrahi sırasındaki teknikle ilişkilidir. Her üç radikal prostatektomi yöntemiyle (açık, laparoskopik ve robot yardımlı) de, uygun hastalarda sertleşmeyi kontrol eden sinirlerin korunmasının ameliyat sonrası cinsel fonksiyonlara ve idrar tutmaya katkıda bulunmaktadır. Bu açılardan bakıldığında robot yardımlı ameliyatın açık ve laparoskopik ameliyatlara göre bir miktar daha iyi sonuçlar vermektedir. Robot yardımlı cerrahinin erken işe dönme ve kozmetik avantajları da bulunmaktadır. Ancak, hastaya başarılı bir tedavinin verilebilmesi için teknolojinin değil tecrübenin önemli olduğu akılda tutulmalı ve cerrah hangi yöntemde başarılı ise o yöntem tercih edilmelidir.